Seni Özledim...
Gözlerim kapalı, uyumalıyım . Tv sesi açık, dinlemeye çalışıyorum ama gözlerimin önünde beliren, dolaşan gölgeler apayrı.. Kirpiklerim ıslanıyor, burnumun direği sızlıyor , yüreğim kabarık, düşüncelerim sevdiklerimizi kaybetmek ve özlemek üzerine kayıyor ve sanki özlediklerim etrafımda…
Sanırım yıl 1979, eşimin kardeşi ile tanışıyorum. Kas hastalığı var, ilk gördüğümde “Bu nasıl bir hastalık, buna nasıl dayanılır?” diyorum. Tanıdıkça anlıyorum ki, yüreği o kadar büyük ve sevgi dolu olan bir insan hayata iki elle değil, yaydığı sevgisi ile tutunur ve o insan siz yaşadığınız sürece daima yaşar….. Seni özledim…
Anneannem. Benim ve tüm kardeşlerim için çok önemliydi. Hayatımızın bir yerlerinde hep yeri olmuştur. Var olduğunu hep hissetmişizdir. Kaybettikten bunca yıl sonra bile onu “uzun süredir görüşemedik” hissi ile anmaktayım. Çocukluğumda, banyo sonrası saçlarımı ipten doğru iki örgü yapışını, düzen ve nizamın ne kadar önemli olduğunu yaptığı her şeyde hissedişimi, gri mantosu ile bağladığı eşarbın uygun renklerde oluşuna verdiği özeni ve enfes yemeklerini unutmak mümkün mü?…
İnsanın hayatında “özel ve güzel” olduğunu hissttiren çok insan yoktur diye düşünmüşümdür hep.. O duyguyu size aktaran ve tüm iliklerinize yayılmasını sağlayan. Onu kaybettikten sonra kardeşlerim ile yaptığımız konuşmalarda, anneannemin hepimize ayrı ayrı bu hissi yaşattığını keşfettik…
Seni özledim Anneanne…
2005 yazında bir büyük kayıp daha. Çocukluğumun kardeşlerinden biri, ilk gençlik yıllarımın hem kardeşi hem arkadaşı….sevgili kuzenim. Ayrı kentlerde yaşadık, farklı işlerde çalıştık, o ailesini kurdu, ben öyle.. Çocuk, ev, iş derken çok sık görüşemedik ama hep bildik ki biz birbirimizi severiz… Lise yıllarıydı sanırım. Bir kez onun pantolonunu ütüledim. Yüzünden beğenmediğini anladım ama o kadar nazik ve kibardı ki, söyleyemedi. Baktım yengem bir kez daha ütülüyor.
Yolculuğun çok erken oldu kardeşim ….Seni özledim..
2006 yılı felaketler yılı sanki. Hem sevgili babamı hemde canım abimi uğurladık, gözlerimizde yaşlar, kalbimizde sızılar…
2005 yazındayım. Babacığım hasta, yatıyor sürekli… Adım adım melekelerini kaybediyor, konuşmasında tutukluk, bebek adımları ile yürüyüşü, onların da giderek azalması, unutkanlık ve en nihayet yatağa bağımlılık, konuşamaması, gözleri ile anlatması her şeyi… Dayanılası değil…
İşte tam böyle bir durumda iken abimin hastalık haberi.. Çok uzaklarda yaşıyor, kuş olup uçmalı insan. Sarılmalı, kalbim kalbine değdiğinde sevgim iyi gelir mi? Çocukluğumun başrolünde o var, iki yaş büyük benden ama ben onun ablası gibiyim. Oyunlarımız ortak, birlikte ders çalışıyoruz, zevklerimiz benzer. Ayni artisleri seviyoruz ve ayni kitapları okuyoruz. Ortaokul, o yatılı okuyor, bende yatılı okumalıyım, değil mi? Hafta sonları evde toplandığımızda birbirimize haftalık özetler veriyoruz. O ne yaptı, ben ne yaptım bilmeliyiz….Üniversite, O ODTÜ de. Bana yazdığı mektupta ODTÜ de gidebileceğim bölümleri sıralıyor, fikir veriyor ve ben ODTÜ deyim.
Ve şimdi o hasta.. Koşuyorum, gidiyorum. Beni görünce gözleri parlıyor, çok kısa kalabiliyorum, gelirken de kendisine iyi bakacağına ve beni bir kez daha oraya getirmek zorunda bırakmayacağına dair söz veriyor… Bedenen, ayrı kaldığımız günleri telafi etmek olası mı? yaşayıp tükettiğimiz, paylaşmayı unuttuğumuz, günlük hayatın derdine tasasına düştüğümüz günleri… Bedenen belki mümkün değil, ama şu çok açık ki kalplerimiz ve ruhlarımız hep birbirine değdi…
2006 Ocak ayı başları. Ankara dayım, babacığımı kaybettiğimiz haberi… Hasta olduğunu biliyoruz, adım adım sona doğru bir yolda olduğunu..ama dünyam yıkılıyor. O nasıl bir şey? Ne büyük bir acı bu. Kocaman yürekli, bastı mı yerler inleyen, dev babacığım.. En ufak ihtiyacımızı bile özenle karşılamaya çalışan, kimsenin malı mülkü için dertlenmeyen “çalışın sizin de olur diyen” güzel yemeyi, içmeyi seven, her birimize sevgi ile bakan, kızları ile gurur duymasını bilen, hastalığı döneminde kardeşimin yasakladığı sigara yüzünden beni her gördüğünde yüzü bir kez daha aydınlanan, çocuklarına, çocuklarıma sevgisini bol bol veren sevgili babacığım…
2006 Şubat sonu, abim ağırlaşmış.. Koşmalıyım, belki yapabileceğim bir şey var.. Hastane odasında beni gördüğünde “çok mu kötüyüm ki geldin ? Ben Nisan’da Türkiye de olacağım” diyor..
27 Şubat- 2 Mart… yanındayım, bana anlatacak çok şeyi olduğunu, beni gördüğünü, beynine talimat verdiğini ve iki günde ayağa kalkacağını söylüyor.
Mezarından aldığım 1 kavanoz toprak ile dönüyorum.. Babamın mezarı üzerine serpiyoruz… Şimdi her ikisini birden ziyaret ediyoruz.
Seni özledim babacım, Seni özledim abicim…
İnsanoğlu öyle muhteşem bir mekanizma ki, acılarımızı, dertlerimizi bir tarafa koyuyoruz zaman içinde ve yine günlük dertlerin peşindeyiz… Sevdiklerimizi kaybetmek ve Özlemek üzerine daha çok düşünür oluyoruz.
Şunu öğrendim ki, sevgiler bitesi değil… Özlem sevginin bir çeşit ifadesi….Sevmeye devam ediyoruz son nefese kadar.. Müthiş değil mi? Siz ne dersiniz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder